bugün

entry'ler (9)

ateist

Tanrı yaptı oldu demekten hoşlanmayan, dolayısıyla başka cevaplar arayan insanlardır. Ama ben Ateist kişiden çok, Ateist insan bunalımından bahsetmek istiyorum.
Bu öyledir ki, tanrısının ve dolayısıyla her olumsuz duruma karşı sığındığı yüce varlığın, aslında var olmadığını fark etmenin verdiği huzursuzluk ve boşluk hissinden kaynaklanır. Hayatta bir anlam arar, eğer bulamaz ise Hayata bir anlam yüklemeye çalışır. Bu kişi eylemlerinin çabaya değip değmediğini de sorgulamaya başlar. Çünkü Tanrı için yaptıkları faydasızsa, başka şeylerde onun için faydasız olabilir. Ve evet, bu faydasız olgu yaşamın kendisi de olabilir.
Ayrıca bu faydasızlığı istekli bir sorgulama dışında, zoraki olarak da gerçekleştirmiş olabilir. Zor durumlarda kudretine sığındığı, adaletine güvendiği, emirlerine uyduğu yüce tanrının, bunlar karşılığında ona hiçbir şey sunmadığını farketmiştir. Onca çabasına rağmen, iyi ve inançlı bir insan olmak işe yaramamıştır. Emeğinin çarçur edildiğini, kötünün ve hilebazın kazandığını, adaletin ancak insanlarca sağlandığını gördükçe, ona bir gerek kalmadığını düşünebilir. Öyle ki aç insanın, önce inançlarını yediği söylenir. Bu durumda ilk önce tanrı algısını tamamen terketmezler ve pasif tanrı düşüncesine inanmaya başlarlar. Bu dünyada yaşadıklarının bir mükafatı olacağına inanmak isterler çünkü. Ama Tanrının varlığının şüpheli olduğunu bilir. Ve bu düşünceye kendini iyice kaptırırsa, tanrıya önce bir nefret duyar, sonra da ateist olur. Bir çok Ateist kişi, aslında ateist değil Agnostiktir bu yüzden.

yalnızlığı seven insan

Kendisiyle alakasız yığınlarla birlikte olmaktansa, kaliteli bir yalnızlığı tercih etmekten kaynaklanıyor olabilir. insan kimi zaman kendi ile kendisi arasına birilerinin girmesini istemez. Yalnızlık, alakasız yığınlardan bunalmış bir insan için soğuk bir duş gibi rahatlatıcı gelebilir. Ancak şu da bir gerçektir ki her şeyin olduğu gibi yalnızlığın da bir haddi vardır. insan en nihayetinde sosyal bir varlık. Uzun bir zaman dilimini yalnız geçirdiğinizde, sosyal yeteneklerinizi de kaybetmeye başlarsınız. Ve sosyallikten daha da uzaklaşırsınız. Bu Tarih çözemediği için, tarihi sevmeyen bir insana benzer. Sosyal olamamakta bir nedendir yalnızlığa. ''Yalnız kişi, kuyuya benzer. içine bir taş atmak kolaydır ama bu taş dibe inecek olursa, deyin bana, kim çıkarabilir ?''Böylesi bir kuyuya yeterince bakarsanız, kuyunun da size baktığını fark edersiniz. insan nede olsa çevresinin toplamı değil midir ? Ve yine bu nedenle, insanın hiç mi hiç bir çevresi olmazsa, tamamiyle kendisi olacağı söylenebilir mi ? Başka bir deyişle, kişi kendi öz benliğini keşfetmek için, yalnız kalmalıdır. insanlar boş zamanlarda sosyal aktivitelere çok fazla önem veriyorlar. Onlar için, hafta sonunu evde ve tek başına geçirmek tamamiyle aptallık. Aslına bakarsanız bu yine yazının ilk cümlesine göre cevaplanabilir. Ama yine de cevap vermek gerekirse, bilinçli bir korkaklık (dolayısıyla yalnızlık) bilinçsiz bir aptal olmaktan yeğdir. Böyle bir durumda aptal mutluluğu isterseniz, yapmanız gereken şey, sizi aptallaştıracak geçici bir madde bulmak olur. Ki bu krizler geçirdiğiniz anlarda ufak bir antidepresanla oldukça çözülebilir. Başkalarınıın yargılarına göre yalnızlığını yorumlamaktansa, dön ve sana neyin huzur verdiğine ve ne istediğine bir bak.

kuş evleri

Her zaman şu tek girişli kuş evlerinde kedilerin avlandığını düşünürüm. Sonuçta kediler öğrenebilen ve tırmanabilen varlıklar. Bir kuş böyle bir kuş evinden nasıl kaçabilir?

türkiye deki suriyelilerin siyasi tarafı

Ait olmadıkları bir savaştan kaçanların tarafıdır.

dinlendiğinde tüyleri ürperten şarkılar

https://www.youtube.com/watch?v=7mglnSQ3o8c
(Blind Guardian - Wheel of Time Orchestral)
Benim için dinlediğim ilk zamanlardaki etkisini henüz yitirmemiş ender bir şarkıdır.

bedelli bekleyen mustafa kemal in askeri

devletin değil, tek bir kişinin askeri olduğunu belirtmiştir. O kişi var olmadığına göre, ve ideolojisi devlet ideolojisi olmaktan çıktığına göre oldukça olağandır. Provakatif ve boş bir söylemden fazlası değil bu başlık.

insanlığın var oluş amacı nedir

Hayatın doğuştan gelen bir anlamdan yoksun olduğunu kabullenmek bence en temel erdemlerden biridir. insan kendi korkaklığından sığınarak kendine bir ''yüce'' aradı. Bu kimi zaman dünyasını ısıtan güneşti, kimi zaman yağmurların efendisi, kimi zaman her yerde olan, kimi zamansa düşüncelerine adanabilecek bir şahıstı. Ama bir gerçek vardı ki, ya anlamı kendiniz yaratırdınız, yada hazırını alırdınız. insanlar çoğu zaman yüksek bir otoriteden (buna toplum da dahildir) gelen yargılara inanmayı tercih ettiler. Ama hayat, başkalarının yargıları için yaşamaktan çok daha önemli olmalıydı. Öyleyse yapmaları gereken şey sorgulamak ve kendi yargılarını oluşturup, kendi benliğini var etmekti. Ama bunu tarihsel skalada çok az kişi yaptı. Üstelik toplumlar muhafazakar davranarak, bu insanları toplumdan ve dolayısıyla insana dair çoğu şeyden soyutladılar.
Kısacası anlamı siz var edersiniz. Ama o anlam büyük çoğunluğa olduğu gibi sizinle beraber yok olacak. Yok olmasa dahi bunun artık sizin için bir önemi kalmayacak. ne onur ne kişiliğiniz ne de yapıtlarınız, siz artık bilinçli bir organizma olmadıkça anlam ifade etmeyecekler sizin için. Başkaları için belki bir anlam ifade edecek, ama asla sizin gibi düşünemeyecek, dolayısıyla sizin zihninizdeki gibi bir anlamı var edemeyecekler.
Öyleyse hayatın amacı mutlu olmaktır diyeceksiniz şimdi bana. Hayır yanılıyorsunuz. ''insan öyle aşağılık bir varlıktır ki her bir tatmini yeni bir arzu yaratır.'' Öyleyse mutluluk elde edilince kaybolan bir şeydir. Elinizde uzun süre tutamazsınız. Öyleyse hayatın anlamı ancak elde etme isteğidir. Sürekli bir şeyleri elde etmeye çalışırız. Belki biraz klişe ama, elde etmeye çalışırken, bu yolda çoğu zaman daha mutlu oluruz. Çünkü gerçek mutluluk ancak hayallerimizde vardır. Ancak, Mutlu olmayı hayal ettiğimiz zaman mutlu oluruz. Böyle işte. Hayatın, zamanın bir diliminde gayet güzel olabileceğini düşünürüz. Bu umuttur. Ancak hayat asla hayal ettiğimiz kadar güzel olamayacak. Bir yandan aklınızın sınırlarını zorlarken, diğer yandan halen hayvan olduğunuzu hatırlayacaksınız. Ve düşünceleriniz değil, düzenli bir sporun, (vücutta salgıladığı serotoninden dolayı) mutlu olduğunuzda, bunu siz de hissedeceksiniz. Ki bu, aralarındaki en iyimser örnektir.

1 55 boyundaki şişman kıza çok güzelsin diyen adam

Kişi sadece fiziği değil, bazen de kişiliğidir. Tamam, kabul ki çoğu kez, dışını sevmediğimiz kişinin içini de merak etmeyiz. Ama bazen durumlar düşündüğünüz gibi gelişmeyebilir. Ve yine kimi zaman -siz istemeseniz de- size verdiği emeğin, bir karşılığı olması gerektiğini düşünürsünüz. Suçluluk duygusu insana inanamayacağı şeyler yaptırır, bunu çok kişi bilir. Böyle bir durumda defalarca kez egonuz ile vicdanınız arasında arafta kalırsınız. Bu oldukça can sıkıcı bir durum olsa da, ne yapmanız gerektiğini yine sizin belirlemeniz gerekir. Çünkü kararsızlığın da bir sorumluluğu vardır. Kimi zaman verdiğiniz en sevimsiz karardan bile daha çekilmezdir. Çünkü kararsızlık durumunda eylemsizsinizdir. Anlamadığın şeyi saatlerce dinelemek kadar can sıkıcıdır. Can sıkıntısı ise ölümden beter olmalı ki, can sıkıntısıyla geçen yeterince uzun bir zaman diliminde hepimiz ölümü düşünürüz.

sokrates

Soktares'in savunmasında geçene göre Tanrının kendisini görevlendirdiğine inanır. işi muammadır. Hatta bir işi olduğu bile şüphelidir. Marx kişi yaptığı iştir derdi. Bunu doğru sayarsak kişinin bağımsız ve özgün düşünceler üretebilmesi için, biraz da avare olması gerektiğini söyleyebiliriz. Böylece düşünmek için vakitte bulabilir. Kierkegaard bu konuda şöyle söylemişti ''Aslında avarelik kötülüklerin ortaya çıkış sebebi değildir, tam tersine tanrısal bir hayat sayılabilir, yeter ki can sıkıntısına kapılma.'' Ve yine bu düşünceyle insanın yaşam gayesinin temelde can sıkıntısını gidermekten oluştuğunu söyleyebiliriz. Hayatın genelgeçer ve doğuştan gelen bir anlamı olmadığına göre, bunu büyük oranda geçerli sayabiliriz. Belki fazla Basit, ama doğru. Tıpkı Camus'un dediği gibi ''Ne zaman dünyanın derin anlamını sezer gibi olduysam, onun basitliği şaşırttı beni.'' onu karmaşık kılan bizleriz belki de. (evet biliyorum, fazla uzattım)